Yazarın Eserlerini İndirmek İçin:

Merak Ettiğiniz Konuları Harun Yahya(Adnan Oktar)'nın Sitelerinde Aramak İçin:

VÜCUDUMUZUN ELEKTRİK SAATİ: KALP

Şu an hayatta olmamızın sebeplerinden biri damarlarımızda dolaşan kandır. Kan, vücutta herhangi bir sıvıdan çok farklı olarak akıl ve bilinç gerektiren görevlere sahiptir. Bu görevlerin başında vücudun canlılığını sürdürmesi için gerekli enerjinin trilyonlarca hücreye dağıtımı yer alır. Vücudu mikroplardan koruyan savunma sisteminin işlev görmesi, atıkların ve zehirlerin toplanıp vücuttan atılması, vücuttaki tamirat ve onarım işlemleri, haberleşmenin sağlanması, bedenin sıcaklığının adeta bir klima gibi ayarlanması, kan sayesinde mümkün olur. Bu hayati sıvının damarlar içinde dolaşmasını ve vücudun her hücresine anında ulaşmasını sağlayan itici güç, çok özel bir pompalama sistemine sahip olan kalp tarafından sağlanır. Vücudumuzdaki elektriksel sistemin bir parçası olan kalbin, hayatımız için vazgeçilmez önemini anlamak için, kanın özelliklerine biraz daha değinmekte fayda vardır.

İnsanın Yaşam Kaynağı Kan Tesadüfen Oluşamaz
Ayakta durabilmemizi, bedenimizin belirli bir sıcaklığa sahip olmasını, sağlıklı olarak hayat sürdürebilmemizi vücudumuzda hiçbir noktayı atlamaksızın dolaşan bir sıvıya borçluyuz: Kan. Bu sıvıya verilmiş olan en temel görev, beynimizin en derin kıvrımından derimizin en ince noktasına kadar ulaşarak, hücrelerin canlı kalabilmek için ihtiyaç duyduğu oksijeni sağlamaktır. Çünkü hücrenin şekeri parçalayarak enerji üretebilmesi için oksijen gereklidir. Kanın bir hücreye ulaşamaması yani oksijenin eksikliği hücrenin ölümü anlamına gelir. Ancak bu sistem insan vücudundaki 100 trilyon hücre için kusursuz bir şekilde her an işler ve kan bir dakikada 1440 km'lik bir yolculuk yaparak tüm hücrelere ihtiyacı olan oksijeni ulaştırır.
Ortalama ağırlıktaki bir vücudun her yanını kaplayan damarların içinde mutlaka 5 litre kanın dolaşması gerekmektedir. Bu miktarın bir kısmı, örneğin bir litrelik bölümü eksilirse geri kalan kanı hareket ettirmek zorlaşır. Eğer kan, damarları dolduramazsa bu durumda ince damarlar birbirlerine yapışır, kan dolaşımı durur ve hücreler hızla ölmeye başlar. Hücrelerin oksijensizliğe dayanma süreleri ise sadece bir-iki dakika kadardır.
Bu durum vücudun kan ihtiyacının sürekli kontrol edilerek, ihtiyaç doğrultusunda sabit bir ölçüde tutulmasını gerektirir. Kan hücrelerinin tesadüf eseri kendi kendilerine böyle bir yetenek edindiklerini ve birtakım hesaplamalar yapabildiklerini ve kusursuz bir şekilde hiç ara vermeden bu görevi yerine getirme bilincine sahip olduklarını iddia etmek kuşkusuz mantıksızdır. Kaldı ki bahsettiğimiz bu özellik insanın dolaşım sistemine ait özelliklerden sadece bir tanesidir. Kan, içindeki her biri farklı sorumluluklara sahip hücrelerle vücudun içinde devriye gezerek diğer hücrelere besin taşır; onların atık maddelerini toplayıp böbreğe, akciğere, karaciğere götürür; hormonları salgı bezlerinden alıp ihtiyacı olan organlara iletir; vücut ısısını dengede tutar ve vücuda herhangi bir yabancı madde girdiğinde savunma yapar. Üstelik tüm bu işleri bir insan vücudunda ortalama 70 yıl boyunca hiç aksatmadan mükemmel bir biçimde gerçekleştirir. (Detaylı bilgi için bkz. Kan ve Kalp Mucizesi, Harun Yahya, Araştırma Yayıncılık)
Öte yandan vücuttaki organların, işlevlerini gerçekleştirebilmek için çeşitli maddelere ihtiyaçları vardır. Bu maddeler organlara kan vasıtası ile ulaştırılır. Glikoz, amino asit, vitamin, mineral gibi besinler ve en önemlisi oksijen bunlardan bazılarıdır. Bu durumda vücuda yayılan damarların, kanın her tarafa ulaşmasının ve üstlendiği görevi kusursuzca yerine getirmesinin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Çünkü organları besleyen hücrelerin canlı kalmaları için kanın taşıdığı bu maddeler vazgeçilmez öneme sahiptir.
Ancak her organın ihtiyacı olan kan miktarı aynı değildir. Örneğin metabolizması yüksek olan organlar daha fazla kana ihtiyaç duyarlar. Dolayısıyla kan aktarımındaki miktarda da bilinçli bir ayar söz konusudur. Fakat bu ayar önceden programlanmış bir makine gibi sabit çalışmaz. Olağan dışı olaylarda kan dolaşımı acil duruma göre çalışma sistemini değiştirir. Örneğin zehirlenme söz konusu olduğunda, oksijeni azalan vücut alarm verir ve zehirlenen dokulara giden kan akışı artırılır.
Kan, oksijen taşımakla ya da besinleri toplamakla kalmaz, hücrelerin atıklarını da temizleyerek vücuttan atılmalarını sağlar. Trilyonlarca hücrenin her biri gün içinde pek çok atık madde açığa çıkarır. Karbondioksit, üre gibi vücuda zararlı etkilerde bulunabilecek bu atıklar akan kan ile toplanır. Üre böbreklere taşınarak vücuttan atılırken, karbondioksit gazı da akciğerlere götürülerek buradan dışarıya verilir.
Görüldüğü gibi içimizde her anı ince ve kusursuz bir plan üzerine işleyen bir sistem vardır. Peki bu sistem kimin denetimindedir? Bunu şuursuz hücrelerin biraraya gelerek oluşturduğu kalp, akciğer gibi organların kendi kendilerine yapmaları mümkün değildir. Aynı şekilde şuursuz kan hücrelerinin de tesadüf eseri vücuttaki diğer tüm hücrelere oksijen ulaştırmak gibi aralıksız süren hayati bir görevi üstlenmeleri imkansızdır. Hiç şüphesiz kendilerine ait olmayan yüksek bir şuuru sergileyen bu hücreler Allah'ın ilhamıyla hayatımızın devamı için çalışmaktadırlar. Kendilerine verilen kusursuz görevleri yerine getirmektedirler.
Kan aracılığıyla sağlanan vücuttaki ulaşım sistemine, savunma hücreleri de dahildir. (Detaylı bilgi için bkz. Savunma Sistemindeki Mucize, Harun Yahya) Vücudun belli bir yerinden giren bakteri veya virüslere ilk müdahaleyi yapacak olan savunma hücreleri de kan vasıtası ile ilgili yere taşınırlar. Kandaki antikor ve akyuvarlar, tehlikenin meydana geldiği yeri hemen belirler ve hızlı taşıyıcı kan ile hedefledikleri yere hemen ulaşırlar. Hücreler tehlikeyi fark etme, tehlikenin yerini belirleme, kan yolu ile ilgili bölgeye gitme ve burada hemen vücudu savunmaya başlama gibi bir dizi akılcı, şuurlu hareketlerde bulunurlar. Üstün bir akıl ve şuur gerektiren savunma sisteminin ne şekilde karar alıp, tehlikeleri "tehlike" olarak fark edebildiği ve buna müdahale etmesi gerektiğini nasıl öğrendiği ise evrimcileri sessizlik içinde bırakan sorulardan sadece birkaçıdır.
Burada bahsettiklerimiz, kan sıvısının içinde, büyüklükleri birkaç mikron olan ve büyük kısmı sudan oluşan hücrelerdir. Ne düşünme yetenekleri, ne gözleri, ne algılamaya yarayacak organları ne de bunların benzeri bir başka mekanizmaları yoktur. Yön bulmaları, hastalıklı hücreleri tespit etmeleri, tehlikenin farkına varmaları, buna göre birlikte hareket ederek tehlikeyi ortadan kaldırmaları ise son derece şuurlu hareketlerdir. Tüm bunların kendi kendine tesadüf eseri gerçekleştiğine inanmanın akıl ve mantıkla bağdaşan bir yanı yoktur. Üstelik gözle görülmeyen, hiçbir düşünme, akletme yeteneği olmayan kan hücreleri, bunu sizin kendiniz için yapamayacağınız titizlikle ve dikkatle yaparlar. Tesadüfen meydana gelecek olan bir olayın ise, değil bu mükemmel sistemi oluşturması, var olan düzene zarar getireceği açıktır. Çünkü vücudumuza ait böyle bir mikrobiyolojik sistemde oluşan en küçük bir hata bile son derece sakıncalı etkilere sahip olacaktır.

Eşi Benzeri Olmayan Bir Pompa: Kalp
Yukarıda her biri hayati önem taşıyan görevlerine değindiğimiz kan, ikili bir pompalama mekanizmasına sahip kalp tarafından vücudun her köşesine ulaştırılır. Kalbin sol yarısı oksijence zengin taze kanı tüm vücuda yollarken, sağ taraf kullanılmış kirli kanı oksijenin ayrılması için akciğerlere gönderir. Kalbin sol tarafı kanı tüm vücuda ulaştırabilmek için daha yüksek basınç pompalayacağından dolayı daha kalın kaslara sahiptir. Kalp yaklaşık olarak dakikada 70, günde 100.000 ve yılda 40 milyon kez atar.36 Ortalama bir ömür boyunca ise yaklaşık iki milyardan daha fazla kez atar ve ortalama 100 tane yüzme havuzunu dolduracak kadar kan pompalar.
Kalbin en önemli özelliği durmadan çalışabilmesidir. Kalp hiçbir zaman kas yorgunluğu çekmeyen özel kaslardan oluşmuştur. Ayrıca kalbin değişen koşullara göre gerektiği kadar kan pompalaması da son derece önemlidir. Kalp, uyku esnasında saatte yaklaşık 340 litre kan pompalarken, bedensel hareketler sırasında, örneğin koşarken, saatte yaklaşık 2.270 litre kan pompalayacak şekilde temposunu artırabilir.37 Çünkü yorucu hareketler esnasında kaslarımız normalden daha çok oksijene ihtiyaç duyar. Bu durumda kalp çalışma temposunu dakikada 70'ten 180 defaya kadar yükselterek pompaladığı kan miktarını artırır ve dokulara sağladığı kanı 5 katına çıkarabilir.
İnsan yapımı hiçbir pompa kalp gibi dinlenmeden bir ömür boyu çalışıp, şartlara göre değişen pompalama ayarı yapabilme yeteneğine sahip değildir. Bu da kalpteki tasarımın olağanüstülüğünü ortaya koyan önemli bir gerçektir. Allah milyarlarca insanda kalp gibi daha pek çok eşi, benzeri olmayan tasarımı var etmiştir ve Kuran'da da bildirildiği gibi bu Allah'a göre pek kolaydır:

Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz yalnızca tek bir kişi(yi yaratıp sonra diriltmek) gibidir. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir. (Lokman Suresi, 28)

Pompalar ve Kapakçıklardan Oluşan Benzersiz Tasarım
Kalpteki pompalar altlı-üstlü iki farklı pompa setinden oluşur. Pompalardan küçük olanına kulakçık, büyük olanına karıncık adı verilir. Örneğin temiz kan kalbin sol tarafına ulaştığında önce üst tarafta bulunan küçük pompaya dolar. Kan buradan alt tarafta bulunan büyük pompaya pompalanır. Büyük pompa da kanı vücut organlarına gönderir. Aynı işlem kalbin sağ tarafında bulunan pompalarda da yapılır. Bu pompalar arasında kanın akış yönüne doğru açılan tek taraflı kapakçıklar vardır. Küçük pompa kasıldığında bu kapakçıklar açılır ve kan büyük pompanın içine dolar. Büyük pompa kasıldığında aradaki kapaklar kapanır ve kanın, geldiği yöne doğru akması engellenmiş olur.
Benzer kapaklar büyük pompanın boşaltma bölümünde de vardır. Büyük pompa kasıldığında bu kapaklar açılır ve kanın vücuda doğru akması sağlanır. Ancak pompalama işlemi durduğu anda kapaklar kapanır ve gönderilen kanın kalbe geri dönmesi engellenir.
Bu son derece güvenli bir mekanizmadır. Benzer sistemler günümüzde modern pompalarda da kullanılmaktadır. Pompa, sıvıları ya da gazları bir şeyin dışına iten bir aygıttır. Kapakçık da sıvının ya da gazın akışını kontrol etmek için açılan veya kapanan kapı benzeri bir parçadır. Bir su tabancasının tetiğini çektiğinizde içerideki suya bir basınç uygularsınız. Bu, içerideki bir kapakçığın kapanmasına ve dışarıdaki bir kapakçığın açılmasına neden olur ve piston su fışkırtmak için pompalanır. Aynı şekilde kalpteki kapakçıklar kanın yalnızca tek bir yönde pompalanmasını garanti altına alırlar. Damarlarınızdaki kapakçıklar yer çekimine karşı geri akışı engellerler. Başaşağı durduğunuzda, beklenenin aksine kan başınıza hücum etmez. Bu durum kalpteki pompalar ve kapakçıklar sayesinde mümkün olur. Bir bisiklet lastiğine hava pompaladıktan sonra kapakçıklar havanın kaçmasına engel olurlar. Bu durumu havanın bisiklet lastiğinden çıkmasına engel olan sübaplarda da görebiliriz.38
Görüldüğü gibi kalp belli bir amaca yönelik özel olarak tasarlanmıştır. Tasarımın olduğu bir yerde akıl ve bilinç sahibi bir tasarımcının varlığı ise kaçınılmazdır. Biz tasarımcının kendisini görmesek de, tasarımına bakıp varlığının delillerini anlayabiliriz. Dolayısıyla vücudumuzdaki sistemler de, tüm bunları yaratan Rabbimiz'in varlığının delillerini gözler önüne sermektedir.

Kalpteki Elektronik Sistem ve Kalbin İçindeki Jeneratör
Kalbinizin atışını neyin sağladığını hiç düşündünüz mü? Otomatik olarak saatlerce, günlerce, hatta onlarca sene nasıl çalışmaktadır? Yukarıda kısaca bahsettiğimiz, durmak bilmeden işleyen pompalama sistemi elektrik enerjisi ile çalışır. Tüm organlara ve hücrelere, kan ve ihtiyaç duyulan tüm maddelerin taşınmasını sağlayan ve işlevini yitirdiğinde insanın ölümüyle sonuçlanan kalp, bu hayati görevlerini elektrik enerjisi sayesinde gerçekleştirir. Doktorların kalp fonksiyonlarının tamamen durması halinde elektrik akımı uygulamalarının sebebi de budur.
Kalbin atışını sağlayan enerji kalbe dışarıdan gelmez. Kalp, aynı zamanda pompalama görevini yerine getirmek için kullanacağı enerjiyi kendi üreten bir motordur. Elektrik, kalp kaslarının kasılmaları sonucunda üretilir. İnsan kalbinde iki tür hücre bulunur, bunlar iletken hücreler ve kas hücreleridir. İletken hücreler elektrik sinyallerini kas hücrelerine iletmekle, kas hücreleri de dakikada ortalama 70 kere kanı pompalamakla yükümlüdür.
Daha embriyo aşamasında, herhangi bir sinir kalbi beyne bağlamadan önce kalp atmaya başlar. Kalp nakli ameliyatında tüm sinirler kesildikten ve hasta kalp göğüsten alındıktan sonra bile atmaya devam eder. Mikroskop camındaki bir kalp hücresi taze kan elde ettiği sürece tek başına bile atmaya devam eder.39 Çünkü kalbin içinde kendi elektriğini kendi üreten bir jeneratör bulunmaktadır.
Bilindiği gibi jeneratör, enerji kesintisi durumunda devreye girerek enerji üretimine devam eden ve makinelerin zarar görmesini engelleyen bir alettir. İnsan vücudundaki en hayati organlardan bir tanesi olan kalp de herhangi bir enerji kesintisi karşısında zarar görmemesi için bu tür bir korumaya alınmıştır. Kalbin bir an durması vücutta son derece önemli hasarlara neden olabilir, hatta sonucu ölüm olabilir. Bu yüzden kalbi çalıştıracak elektrik sistemi kesintisiz bir şekilde işlemelidir. Bu elektrik sistemini inceleyen bilim adamları çok şaşırtıcı gerçeklerle karşılaştılar. Kalp, yalnızca mikro bir jeneratör değil, birbiri içine geçmiş birçok bağlantıya sahip, programlı ve sistemli bir elektronik devreler bütünü sayesinde çalışmaktadır. Bu elektronik kontrol ve yönetim sistemi, böbreklerden beyne, atardamarlardan hormonal bezlere kadar birçok etkenle iş birliği içindedir. Öyleyse şuursuz hücrelere bu şuurlu hareketleri yaptıran kimdir?
Kalbin içine bu pompaları bir düzen içinde kim yerleştirmiştir?
Kim pompaların uzantıları olan damarları tüm vücudumuza döşemiştir?
Kim bu pompanın aralıksız olarak çalışmasını sağlamaktadır?
Kim bu pompaya, ne zaman, ne kadar kan pompalaması gerektiğini bildirmektedir?
Kim kanın akış yönünü düzenleyecek şekilde kapakçıklar var etmiştir?
Kim temiz kan, kirli kan ayrımını yapmaktadır?
Kim kalp hücrelerine enerjilerini kendilerinin üretmesi gerektiği bilincini vermiştir?
Kim kalp hücrelerine bir düzen ve uyum içinde atmalarını emretmektedir?
Bütün bu soruların elbette tek bir cevabı vardır: Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah.

Allah; gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları altı günde yarattı, sonra arşa istiva etti. Sizin O'nun dışında bir yardımcınız ve şefaatçiniz yoktur. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz? Gökten yere her işi O evirip düzene koyar... (Secde Suresi, 4-5)

Kalp Hücreleri ve Elektrik Üretimi
Kalpte yorulmak bilmeden kasılan kas hücrelerinin de elektrik akımı geldiği anda çalışabilecek tasarıma sahip olmaları gereklidir. Kendilerine ulaşan tek bir sinyale bile kayıtsız kalmamalı, dakikada ortalama 72 kez üretilen sinyalin her birine cevap vermelidirler.
Eğer kalbi bir mikroskop altına koyarsanız, bir milyondan fazla hücreyle karşılaşırsınız. Bunların her birinde son derece kompleks biyokimyasal işlemler gerçekleşir. Kalp hücreleri şeker molekülleriyle beslenir ve oksijen yakarlar. Her hücrenin kendine ait pompaları ve kanalları vardır, bağ dokusuyla komşularına bağlanırlar.40
Kalp kası hücreleri de son derece kompleks harikalardır. Uzun ve ince her hücre, kasılma yeteneği olan lif benzeri proteinler ve hücreyi dışarıdan ayıran bir hücre zarı içerir. Hücre zarına gömülü proteinler önemli sinyalleri ya da maddeleri bir taraftan diğerine taşır. Çok küçük pompalar artı ve eksi yüklü iyonları hücre zarından taşır ve hücrenin içinde ve dışında iyonların farklı şekilde yoğunlaşmalarını sağlar. Bu, hücreyi elektrik yükü bakımından "kutupsal" hale getirir ve hücre içiyle, dışı arasında bir voltaj farkı oluşturur. "Zar potansiyeli" denilen bu fark, hücre zarında iyon kanalları olarak bilinen bir kısım proteinlerin kapı gibi işlev görmesini sağlar. Açıldıklarında, iyonlar içeriye akın eder.
Kalp hücreleri, iyon pompaları ve kanallarının hassas etkileşimleri sonucu, hücre zarı boyunca meydana gelen elektriksel ve kimyasal farklılıklar sayesinde kasılırlar. Örneğin kalbin karıncık bölgesindeki bir hücreyi ele alalım. Dinlenme halindeyken her hücrede, zar potansiyeli eksidir, içerisi dışarıya kıyasla daha fazla eksi yüklüdür. Fakat komşu bir hücreden gelen elektriksel uyarı herşeyi hızla değiştirir. Aniden bu fark artar ve sodyum kanalları bir anda açılır. Böylece sodyum iyonları (Na+) hızla hücre içine girer. Bu durum kalsiyum kanallarının açılmasını tetikler. Kalsiyum iyonları (Ca+2) hücrenin proteinleri etrafında yığıldığında, bunlar kasılır. Bu noktada sodyum ve kalsiyum kanalları kapanır ve iyon pompaları iyonları hücrenin dışına doğru iterek, hücrenin ilk haline dönmesini sağlar. Sağlıklı bir hücrede bu dönüşüm saniyeden daha kısa bir sürede gerçekleşir.
Burada anlatılanlar gerçekte olanların çok genel bir özetidir. Detaylarda gizli çok daha kompleks bir düzen vardır. Çok sayıda koşulun tam bir kusursuzluk içinde biraraya gelmesini gerektiren bu düzen, bize Yüce Rabbimiz'in ilmini tanıtan sayısız örnekten sadece biridir. Bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmektedir:

... Rabbim, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?" (En'am Suresi, 80)